
18.5.10
!
Kaçan şampiyonluk bir yana 3 defa yapılan yanlış anonsla bizi uyutan Aziz Yıldırım ve kurmaylarını kutlarım , güzel organizasyondu.
Bugün Fenerbahçe'yi daha çok seviyorum.
Yarın kimsenin sesini çıkarmayışını , 2 tane transferle herşeyin unutulacağını bile bile ..
burak
Tweet Paylaş
15.5.10
Öpücem Öpücem Dedim Sana!

Bundan yaklaşık 1 ay önce tribünde; internette; dillerde tek bir slogan vardı.Blog yönetimi olarak Olimpik Marmara'ya "Öpcez" mesajını göndermiştik.Tribünde de "Öpmeye-Geliyoruz" şarkısı söyleniyordu Genç İstanbullu'lar tarafından..
Nitekim öyle de oldu.12 Mayıs'ta takımımız kendisini olimpik zannedenleri sahaya gömdü..Skor 8-4...
Buradan kendilerine Athena'dan "Öpücük" şarkısını yolluyoruz http://fizy.com/#s/10dini
Tweet Paylaş
11.5.10
Fenerbahçe Çok Pis Koyar.Alayına..

1.Ligin 33.haftası'nda Fenerbahçe , Ankaragücü ile karşılaşacaktı.Bu maç ligin son deplasman maçıydı.Bedeli ne olursa olsun orda olunmalıydı. Öyle ki ; Sezon başından beri deplasmanlarda sıkıntılı skor ve oyunlara imza atan bir Fenerbahçe takımı vardı.Ligin başından beri Taraftarın bu takımı sürüklediği aşikardı.
Sabah 8de buluşalım denilmesine rağmen 10.30da çıkılan yolda yine alkolün dozunu fazla kaçıran arkadaşlar(Deniz) oldu.Ben anlayamadım insan 3 şişe bira içip nasıl 2sini geri doldurur.
Ankaraya vardığımızda saat 19:00 dı.Maça 1 saat kalmasına rağmen önaramada dahi Polisin anlayışsız tavırlarıyla karşı karşıyaydık.Geçte olsa maça girdik ki zaten erken gelen gol bizleri çıldırttı .2.yarınınn başında gelen 2. golümüz Ankaragücü(Bursa) tribünlerini adeta delirtti. Karşılıklı küfürleşmeler falan derken 3 üde koyduk.Biz 'Şampiyon Kanarya' diye bağırdıkça , renkten renge giren kahpelerden 'Trabzon' sesleri geliyordu.Maç sonunda ayrıca bizi memnun eden Ligtv kameralarına takılmamız ve Çağatay Kavaz'ın deyimiyle ' Dünyanın en mutlu iki apaçisi ' olmamızdı.
http://www.ligtv.com.tr/VideoHaber/?r=1&hid=72126
Burak
Tweet Paylaş
8.5.10
İ. MELİH GÖKÇEK

Fenerbahçemiz şampiyonluğa koşuyor ama önümüze taş koymak isteyenler hala bitmiyor."Sadece sarı lacivert" olanlara karşı bukalemunlar hala ve ısrarla ucuz oyunların peşinde..
Haftasonu oynanacak Ankaragücü-Fenerbahçe maçına Bursasporuların akması bir yana,Fenerbahçelilerin içinde de "münferit" Ankaragücü ve/veya Bursaspor taraftarı olması muhtemel..
Gazete haberlerine göre İ. Melih Gökçek biletleri Aziz Yıldırım'a inat olarak biletix gişelerinden değil de internetten satışa çıkartmış.Böylece münferitlerin de bilet alma ihtimali doğdu.Tribünler provakasyonlara açık hale geldi.
"Onursal" (!) başkan İ.Melih Gökçek bu tür ufak hesaplarla ne yapmayı hedefliyor bilemiyoruz ama ; her ne olursa olsun
FENERBAHÇE DÜŞMANLARINI YENECEĞİZ!
Apo
Tweet Paylaş
7.5.10
Sadece Sarı, Sadece Lacivert
5 Mayıs 1996, Giresun
Baharın gelmesi gündüzleri sıcak kılıyor, güneş çekilir çekilmez Karadeniz hissettiriyor kendini dağ eteği şehrinde. Giresun’un girişinde, henüz şehrin gelmediği bölge. Sadece Güre Deresi Yerlileri , ‘köylüler’ şeklinde adlandırarak statü ayrımcılığının seçkin bir örneğini fark etmeden sunan bizler ve Güre köylüleri ile buluşma noktaları olan küçük kahveye aralarında para toplayıp Cine5 almış olan öğretmen babalarımız. Her hafta sonu olduğu gibi kahvede yerimizi almış, büyük anı, Trabzonspor-Fenerbahçe maçını bekliyoruz.
Köy halkı "Karadeniz Milliyetçiliği"nden ödün vermiyor, herkes Trabzonsporlu. Bu destek, şehre gidildikçe yerini nefrete bırakacaktır. Fakat buradayız, ve deplasmanda gibiyiz. İçinde ben ve babamın da bulunduğu 5-6 kişilik bir Fenerbahçeli topluluğu. Trabzonspor’un rengi o zaman da zengin. Siyahı, beyazı, kırmızısı, sarısı; ustalıkla harmanlanıp bordo ve maviye dönüşüp küçük kahvehanenin sigara dumanıyla boğulmuş havasına karışıyor, kendini hissettiriyor Fenerbahçe düşmanlığı. Babamlar direniyor 3-5 kişiyle, ben daha küçüğüm, atışmaları gülerek izliyorum. Eğleniyorum çocuk aklımla, çocuklarının aksine sosyal ayrımcılığı zerre hissettirmeyen babaların, eğitimsiz kankalarıyla yaşadıkları yer yer seviyesiz atışmalarıyla. Bir iki sufle alayım, okulda kullanırım bu materyalleri. Fakat daha dur, öğrenilecek çok küfür var, maç henüz başlamadı. Henüz büyük Fenerbahçeli, orijinal küfürlerin yaratıcısı bakkal Kemal Abi teşrif etmedi. Batmış şimdilerde, kapatmış sakızlarından çaldığımız dükkanı. Artık lojmanın çocuklarına, zamanında adam yokluğundan çıkarılıp inanılmaz başarılı olduğunu iddia ettiği boks finallerini elindeki gazete kupürüyle anlatamayacak. Babalarımızdan öğrendik Kemal Abi’nin asıl boks hikayesini, ringde dümdüz edilişini. Bir oğlunun ismi Müjdat. Müjdat Yetkiner’den alıyor ismini. Onun da kaderi çubukluyla yazılmış.
Maç başlıyor. Babam çayını almış, sigarayı henüz bırakmamış, muazzam bir stresle yudumluyor önceden bünyeye zerkedilmiş sigara dumanını bastırma görevini yerine getirmekte olan acı çayını. Bana da salep söyledi, hem de tarçınlı. Kahveci Şükrü Amca ile araları iyidir, bir iki tane de kendisi ısmarlayacaktır muhtemelen maç içinde sahleplerden. Hem de, onlar da tarçınlı. Şayet, top oynamaktan yorgun düşüp ağzımı dayamaya koştuğum kahvenin dışındaki çeşmede beni kıstırıp hayalarımı sıkmak suretiyle gerçekleştirdiği kötü ve acı şakalarından vazgeçerse daha çok seveceğim kendisini. Ergenliğe kadar beklemesi mi gerekiyor illa? O da Fenerbahçeli, hem de gözünün tutmadığına çay vermeyecek kadar Fenerbahçeli.
Yükleniyor bordosu, mavisi, sarısı, kırmızısı, siyahı, beyazı. Hiç hissetmediğim kadar huzursuzum. Maçın çok büyük önem arz etmekte olduğunun tam olarak bilincine varabilmem için babamın yüzüne bakmam yetiyor. Stresli göz çizgileri, stresli alın kırışıkları, stresli Marlboro'lar ve git gide acılaşan çaylar, stresli küfürler; babam stresli.
Boşa olmadığı anlaşılıyor bu streslerin. Abdullah ceza sahası çizgisinin sol tarafından vuruyor, top ağlarda.
Gözlerimi deli gibi yakan, boğucu sigara dumanını yırtarak baskın bir ses yükseliyor. Aynı anda zıplamış olan yaklaşık 50 kişilik bir grubun çığlıkları, küçücük kahvenin tavanını havaya kaldıracak kadar yankılı ve acı. Ayakta olmayan 5-6 kişilik bir ekip. Boş gözlerle yüksekteki televizyona bakmakta; sadece sarı, sadece lacivert...
Uzun süre sahayı göremeyeceğiz meşale sislerinden. O zaman serbest. Nerede o eski pilot kameradan görüntü daha net ekranlarda?
Dakika 55; tehlikeli bir bölge, serbest vuruş. Oğuz Çetin her zamanki gibi sakin. Topun başında. 5 numarayı seçebiliyorum iyi kötü. Fazla açılmıyor. Kalabalık barajın üzerinden geçiyor top, gol! Şiveli küfürler eşliğinde, havadayız!
Bir hafta önce Vanspor’u yenebilse sadece formalite için sahaya çıkacak olan Trabzonspor’u yoksa yenecek, şampiyonluğu getirecek miyiz? Arkamda oturan rengarenk topluluğa inat; atmamız lazım, atmamız lazım!
Dakika 83; Erol Bulut soldan geliyor, içeri bıraktı, orada çubuklu biri var! Dokun ona! Dokundu! GOL! Avni Aker sus-pus. Aykut Kocaman koşuyor, futbolcular koşuyor; hatta yaşına başına bakmadan, babam koşuyor! Çubuklu, şampiyonluğa koşuyor…
Maçtan sonrası hayal meyal, karanlık gecede küçük bir şehirden beklenmedik büyüklükteki konvoy, kornalar, bayraklar. Eriyor mesafeler, sanki o muazzam uzun sarı lacivert büyük bayrağın dalgalandığı yer Gazi Caddesi değil, Bağdat Caddesi! Babam hiç görmediğim kadar mutlu. Bir kez daha anlıyorum çocuk aklımla, o golün ne kadar kocaman olduğunu. Ne kadar kocaman bir etki yarattığını. Renk cümbüşlü kalabalığa inat, sadece sarı, sadece lacivert sokakta!
5 Mayıs 2010, İstanbul
Urfa uzak. Yol pahalı. Öğrenci bütçem dayanmıyor, gidemiyorum. Ekranda gördüğüm tribünün yarısı sarı-lacivert. İçim gidiyor…
Salep istiyorum Tophane’de. Eski tadını vermiyor tarçın. Cafedekilerin hepsi birbirine benziyor. Kemal Abi de yok, köpek dişlerinin sivriliğinden yararlanılarak ‘vampir’ lakabı uygun görülmüş koyu Trabzonsporlu köylü Orhan da yok. Şükrü Amca’nın kahvesinde Lig Tv de yok. Zaten artık lojmanda da kimse yok. Biz de taşındık, babam kendisine daha yakın olan kahveyi tercih ediyor, ne kadar stresli ben göremiyorum.
Dakika 80; Engin Baytar atıyor. Sigara dumanı yok ama havaya zıplayan bir kalabalık hala var. Zıplıyor havaya bordosu, mavisi, sarısı, kırmızısı, siyahı, beyazı…
Yüksekte duran televizyona boş gözlerle bakıyorum.
Bükülmüyor belim inadına.
Gurur duyuyorum olduğum yerde; sadece sarı, sadece lacivert bir halde…
1907 ÜNİFEB - Üniversiteli Fenerbahçeliler Birliği
Tweet Paylaş
4.5.10
Anlayamadık??

1 Mayıs geçti.Fakat akıllarda ne Taksimin yıllar sonra Emekçilere -bayram'a- açılması ne de Fenerbahçe'nin galibiyeti var..Akıllarda sadece ve sadece 2 kelime var....
Bu adam anarşik beyler ! Anlayamıyoruz seni,inan çözemiyoruz aq.Fethullah yurdundan çıkan bir kominist,parklarda taş söken bir milliyetçi,pankart boyamaya fiyakalı kıyafetiyle gelen bir emekçi? Nesin olum sen? Ajan mısın lan?
Blog yönetimi olarak bildiğimiz tek birşey var şimdilik; bu adam anarşik! Anarşik kelimesi anarşist kökünden gelmesine rağmen sonundaki değişme eldeki tesbih'ten dolayı geliyor..Evet o bir tesbihli anarşist.
Dillerdeki 2 kelime sensin "F..... S....."..
Apo
Tweet Paylaş
2.5.10
Şampiyonluk Geliyor!

Mücadelenin son 2 haftasına girdik ve inanın bunları yazarken bile heyecanlıyım.Bundan tam 9 hafta önce 24. haftada Antalyaspor'u yendik . O haftalarda kötü gidiş arasında hiçbir önemi yoktu bu 1-0'ın..Ama işte o maçla birşeyler değişti..9 hafta evet tam 9 haftadır gol yemeyen bi takım var ortada.
Biz Fenerbahçeliler olarak savaşan takım istiyoruz.Evet maçlarımız çok kısır geçiyor belki.2005-2006 sezonunu görmüş insanlar olarak gol istememiz olağan fakat mücadele gelmeden gol de gelmiyor..
Bu takım mücadele ediyor,mücadele ettikçe gol geliyor,gol geldikçe taraftar coşuyor,taraftar coştukça bu takım mücadele ediyor..Herşey çok basit.Sahadaki 11 "adam" mücadele edecek..Alex'in GOL koreografisine bakışını izledim ve inanın o adamın öyle şeyler yapmasındaki tek etken taraftar..Takımın kalitesi zaten ortada da; takım o stresin içinden çıkacak 1 golü bulunca ortam değişiyor.Şenleniyor bi başka oluyor..
Bizler size inanıyoruz.Sadece o forma ıslansın,sadece 1 gol.Gerisini siz bize bırakın!
Fener Gol Gol Gol; Şampiyonluk Geliyor!!!
Apo
Tweet Paylaş